Bilecik Masaj Salonu Hizmeti – Masör Ece
Bilecik Masaj Salonu Hizmeti – Masör Ece
Bilecik Masaj Salonu genç bir insanla bir panterin acayip aşklarını anlatıyordu. Uyumadan önce, aklımı saptıracak, sapık hikâyeler anlatacaktım kendi kendime. “Günah bunlar” dedim. Kendimi daha fazla aldatmam olanaksızdı. Bile bile söz dinlemezlik ediyor, sistematik şekilde yalan söylüyor, saflıktan uzak düşler kuruyordum. Böylesi bir davranışa, saflık niteliği verilmezdi. Elimi, defne yapraklarının tazeliğine gömdüm. Suyun sesine Bilecikk verdim. Ve o vakit anlamış oldum ki, yeryüzündeki bu zevklerden hiçbir güç vazgeçiremez beni. “Artık inanmıyorum Tanrıya” dedim kendi kendime; şaşırtmadı bu söz beni.
Bilecik Masaj Salonu kanıtı buydu işte. Eğer hakikaten inanmış olsaydım, böylesine bir anda silkip atabilir miydim bu inancı. Her zaman, sonsuzluğu elde etmek için dünyanın pek de pahalı bir karşılık olmadığını; sonsuzluk adına rahatça feda edilebileceğini düşünürdüm. Fakat dünya, daha da fazlasına değerdi; çünkü dünyayı seviyordum ve aniden kıymeti düşen, Tanrı olmuştu. Bundan böyle Tanrı adı, bir serabı gizlemek için kullanılmaktan öteye geçemezdi. Tanrı terimim uzun zamandır berraklaşmış, yücelmiş, Tanrının mukaddes bir varlıkla ilgisi olmadığı, dünya ile hiçbir somut bağı bulunmadığı ve bundan dolayı de varolmadığı bir noktaya yükselmişti.
Bilecik Masaj Salonu
Bilecik Masaj Salonu mükemmelliği, gerçekliğini ortadan kaldırıyordu. Tanrının göklerde ve yüreğimde varolmadığını fark ettiğim an, işte bu yüzden şaşırmadım. Kendimi, bana huzursuzluk veren birinden kurtarmak için yadsımıyordum Tanrıyı. Tam tersine, artık Tanrının yaşam deliğimde herhangi bir rol oynamadığını fark etmiş ve Tanrının benim için artık varolmadığı kanısına varmıştım. Bu çözülme kaçınılmazdı. Tanrının bakışları altında yaşamayacak kadar aşırılıklardan yanaydım. Yaşfakat aynı anda hem “evet” hem “hayır” diyemezdim. Öte taraftan da, inanmadığım halde inanıyormuş gibi davranmak, Tanrının yokluğunu yaşarken varlığını korumak için çaba sarfetmek da dürüst olmazdı. Göklerle bir gizli uzlaşmaya giremezdim.
Eğer Tanrı varsa, ondan ne kadar az esirgeseniz, gene çok fazla sayılır ve eğer Tanrı yoksa, ona ne kadar azca verseniz, gene çok fazla olur. Ferdin vicdanı ile çekişmesi, nazlan konusunda duraksaması — yok, böylesi ucuz pazarlıklara yoktum ben. Bu nedenle, yalanlara, kaçamaklara sapmadım. Işığı görünce, mutlaka koptum. Babamın kuşkuculuğu, yolu aralamıştı bana. Bilinmedik bir serüvene tek başıma atılmıyordum. Hatta kız olduğuma ve çocukluğun zincirlerinden kurtulduğuma, hep fanatik olduğum özgür ruhlarla bağdaştığıma sevindim bile. Jean d’Arc’ın sesi de pek fazla rahatsız etmiyordu beni.
Başka sorunlarla uğraşıyordum, başka bilinmezleri çözmeye çalışıyordum. Fakat din, beni gizemlere alıştırmıştı. Ve dünyadaki bütün çelişkilerin ağırlığını omuzlarında taşıyan bir yaratıcı yerine, yaratıcısız bir dünyayı düşünmek daha kolay geliyordu, inançsızlığım bir kez bile sarsılmadı. Ama evrenin görünümü değişti. O akşamı izleyen günlerde, akgürgenlerin altında ya, da kavak ağaçlarının gümüşlü gölgesinde otururken, çok kere duydum göklerin boşluğunu. O güne dek, renklerini, ışıklarım Tanrının kendi elleriyle seçtiği bir canlı tablonun ortasında yaşamıştım. Çevremdeki her şey, yumuşak fısıltılarla Tanrının yüceliğini dile getirirdi.
Son yorumlar