Bilecik Bayan Masör Hizmeti Ebru

Bilecik Bayan Masör

Bilecik Bayan Masör Eğreltiotlarının yanında kendini yere attı. Ağaca mı

çıksın, yoksa çemberi mi yarsın? Soluyuşunu önledi bir

saniye, eliyle ağzını sildi, sakin ol dedi kendi kendine. Eric’le

Sam da, bu çemberin bir halkasıydılar ve nefret ediyorlardı bu

işten. Yoksa nefret etmiyorlar mıydı? Ya Eric’le Sam ile

karşılaşacağına Şef’le karşılaşırsa? Ya ellerinde ölüm taşıyan

Roger ile karşılaşırsa?

Ralph, karmakarışık saçlarını arkaya doğru itti; iyi görengözünün terini sildi: Yüksek sesle mevzuştu:

“Düşün.”

Yapılacak zekice iş hangisiydi?

Aklı başında bir Domuzcuk yoktu artık; tartışmak için

ağırbaşlı toplantılar yoktu; büyük şeytanminaresinin vakarı

yoktu.

“Düşün.”

Bilecik Bayan Masör

Ralph’ı şimdi en çok korkutan şey, beynindeki perdeydi. O

perde kapanıverirse, tehlikeyi sezemezdi, aptala dönerdi.

Üçüncü bir olasılık da saklanmaktı; öyle iyi saklanmak ki,

ilerleyen çember onu göremeden geçsin gitsin.

Sert bir hareketle başını topraktan kaldırıp dinledi.

Dikkatini çeken başka bir gürültü vardı şimdi: Sanki orman

Ralph’a öfkelenmiş şeklinde, derin bir homurtuydu bu. Bu

karanlık, bu kasvetli homurtunun içinde ulumalar, bir taş

tahtaya yazılan yazılar şeklinde cızırdıyordu. Ralph, bu gürültüyü,

daha önce de bir yerlerde duyduğunu biliyordu; ama nerede

olduğunu anımsayacak vakti yoktu:

Çemberi yar.

Bir ağaca çık.

Gizlen, bırak geçsinler.

Daha yakınlardan gelen bir uluma, onu hemen ayağa

kaldırdı; dikenlerin, çalıların arasından hızla koşmaya başladı

gene. Ansızın bir açıklığa vardı ve domuzun ikiye bölünen

kafatasının sırıtmasıyla karşılaştı o açıklıkta. Kafatası, derin,

mavi semane bakarak değil, adayı bir battaniye gibi örten

dumana bakarak sırıtmaktaydı şimdi. Ralph, ağaçların

arasından koşarken, ormanın niçin homurdandığını anladı:

Duman yapmış olup onu çalılıktan çıkartalım derken, adayı da ateşe

vermişlerdi.

Saklanmak, bir ağaca tırmanmaktan daha iyi; çünkü seni

bulurlarsa, bir ihtimal çemberi yarabilirsin o zaman.

Saklan öyleyse.

Bir domuzun aynı şeyi yapıp yapmayacağını merak etti;

yüzünü buruşturarak boşluğa baktı. Adanın en sık çalılığını,

en karanlık deliğini bul, onun içine gir. Şimdi koşarken

çevresine bakıyordu. Güneş ışığı çubuklar halinde, lekeler

halinde üstüne düşüyordu ve ter, ışıldayan çizgiler çiziyordu

kirli gövdesinde. Ulumalar artık uzaklardaydı, belli belirsizdi.

Sonunda, uygun sandığı bir yer buldu; çaresiz kaldığı için